top of page

TAŞKÖPRÜ KÖYÜ’NÜN TEKNOLOJİYLE TANIŞMASI

*** Köyde henüz elektrik yok, yeni radyolar çıkmaya başlamış. Kambur Halim’in kahvede köyün ilk radyosu alınmış, akşamları ‘’ajans’’ (haberler) dinleniyor. Koca Şükrü (Demirelli) eşi Emzade yengenin vefatından sonra ikinci Eşi Fatma (kızılbaş lakaplı) ile evlenmiş. Küçük oğlu Hüseyin’in (Makasçı) daha yeni delikanlı olduğu dönemler. Şükrü Aga eve bir radyo almak istiyor ve bir inek karşılığı Deli Yusuf'tan (Çetgin) alıyor. Yusuf dayı radyoyu getiriyor, antenlerini kuruyorlar, bataryayı (pil grubunu) bağlıyorlar ve çalıştırıyorlar, herkes çok mutlu ve meraklı. Radyoyu çalışır vaziyette bırakıp gidiyor. O günkü imkanlar da, Radyonun kurulduğu oda da bir adet karyola var ve yaşlılar yatıyorlar, gençler diğer odalarda ve yer yataklarında yatıyorlar, koltuk yok daha henüz, sedirler var.


Akşam yaklaşıyor, haydi bu kadar yeter deyip radyoyu kapatmak istiyorlar, ‘’Mare Fatme, nasıl susturcaz bunu be yaa…’’derken, bakınıyorlar, ağzını arıyorlar susturmak için yok, yok… Neresinden konuşuyor bu mübarek şey… Fazla karıştırmaya da korkuyorlar, bozarız diye. Yok, nasıl susturulacağına hiç dikkat etmemişler. Yatak yakın ya, akıllarına geliyor, hemen yorgana sarıyorlar, ses kapanmasa da kısılıyor. Öbür odadan Hüseyin aga görüyor ama hiç ses etmiyor, kendi kendine gülmekten kırılıyor… O zamanlar, dar sokak daha açılmamış, ihtiyacı olan Şükrü aganın avludan geçiyor. Tam o sırada, avludan Deli Yusuf'u (Çetgin) geçerken görüyor Şükrü aga, yardıma çağıracak. Şükrü aga, ‘’Mare Fatme, Deli Yusuf’un adı neydi be yaa? ’’ diye soruyor karısına, seslenmek için… Yusuf agaya sesleniyorlar, yorganı açıp, radyoyu çıkarıyorlar, Deli Yusuf şaşkın şaşkın bakıyor ve hayırlısıyla kapatıyorlar... Hüseyin Aga yan odada gülmekten bayılacak…


*** Taşköprü'de, köy hali kerpiç evler ve toprak sıva olduğundan özellikle yazları, evlerde pire gibi haşarata sıkça rastlanırdı. Kümeslerde de bit görülürdü. Tabii olarak göl yakın, akarçay var, karasu göletleri, haliyle sivrisinek ve karasinek te olacak. Önceleri her derde deva DDT çıkmıştı, zirai donatımdan teneke kutularla alınıyordu. Ve her türlü haşarata karşı, evlerde, ahırlarda, kümeslerde her yere serpilerek kullanılıyordu. (Şimdi insan sağlığına zararlı deniyor, 1972'de ABD'de, 1987 Türkiye de yasaklandı)


Bir zaman sonra haşarat için, hava üflemeli Aerosollar çıkmaya başladı. (Raid, Sheltox, Detan, vs) Taliplerin Ali Parlar bir adet Sheltox almıştı, bir cumartesi Sultandağı pazarından. Tabi kullanılınca bitmiş ya da bitmek üzere duruma gelmiş. Bir iki hafta sonra yeni bir tane daha alıyor. Eve gelince düşünüyor kendi kendine. Boşalan tüpe yenisinden aktarırsam, birini çocuklar kullanır diyor. Eline alıp bakıyor, ağzı, klapesi kapalı, sökülecek gibi gelmiyor. Ne yapsam acaba…acaba…


Sundurmada oturuyor, gidiyor samanlık duvarının gözcüklerinden bir çekiç, birde çivi alıyor eline. Gövdeyi üst taraftan delecek ve dolu olandan, boş olana boşaltacak. Önce dolu olan geliyor eline, sundurmanın eşiğinin kenarına ayağıyla sıkıştırıp, bir eliyle çiviyi tutuyor, diğer eliyle çekici vuruyor. Aerosol'un Alüminyum gövdede küçük bir çukurluk oluşuyor, bir çekiç daha… TIISS… PUFFF… Tangır tungur… füze gibi fırlıyor alüminyum kutu, avluda sağa sola çarpa çarpa uçuyor….(şişkin balonun ağzını açıp bırakmak gibi) Allahtan açık alan, zarar sadece aerosol de oluyor. Aerosol Tüplerinin basınçlı olduğunu böyle öğreniyoruz.


(Hatıraları ile, Rahmetle anıyoruz tüm ölmüşlerimizi)

Comentarios


©2021, Hasan Parlar tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page