top of page

SAZANSPOR - ÇAPAKSPOR MAÇI

Güncelleme tarihi: 15 Eyl 2021

Erkeklerin bir araya geldiğinde konuştukları konuların ilk üçünü söyle deseler; Futbol, Askerlik ve Avcılık diye sıralarız. Tabi ki bu genellemeye girmeyenler de olabilir.(İstisnalar kaideyi bozmaz.)


Taşköprü de hatırladığım ilk köyler arası (milli) maç 1964 ya da 1965 yılında, köyün güney tarafında (Şimdiki caminin güneyi) çayırlıkta, Sultandağı ile yapılan ve (2-1) kazandığımız maçtı. Kimler vardı, duyduklarım; ; Kaleci; Mehmet Emin Parlar, oyunculardan hatırlananlar; Kabil Karaoğlu, Şaban Kula, Adem Kula, İsmail Parlar, Necdet Aşkın, Murat Somuncular…... (O zaman da oyuncu sıkıntısı varmış yine, Murat Dayı hızlı koşar ama top oynamışlığı yoktur. Ben yapamam deyince, Kabil Karaoğlu '' Dayı, sen geriden bana kadar topu getir, yeter '' der. İkinci yarı, Kabil Karaoğlu böyle bir gol atar.)

İlginç bir şey de, saha dış çizgilerinin pullukla kazılarak çizilmesidir. Sonra biraz boşluk olur ve bizim kuşağın dönemi gelir…


1970’li yılların ilk döneminde daha Orta okuldayız. Yaz tatilinde Taşköprü’deyiz. Köyün çok hareketli olduğu bir dönem, göl taşmış, kimisi çiftçilik yapmaya çalışıyor, kimisi balıkçılığa başlamış, geçim için hasırcılık ön plana çıkmış, bir yandan da Almanya'ya işçi göçü başlamış.


Biz yeni yetmeler olarak, aklımız bir karış havada, hemen her akşam okulun orada, Haşim Aksoy’un evin arkada futbol oynuyoruz. Kendimize de çok güveniyoruz ki, bizden 5-6 yaş daha büyüklerle maç yapmak istiyoruz. Biraz da okula gidenler tayfası olarak, Musa Parlar bize bir gaz veriyor, var mısınız maç yapalım. Biz Çapaksporuz, rakiplerde Sazanspor olsun…

Haydii bizde bir heyecan... hemen bir kaç tane dosya kağıdına afiş gibi ilanlar yazıyoruz.

SAZANSPOR- ÇAPAKSPOR MAÇI, İşte şu tarihte, şu saatte büyük maç, köy halkı davetlidir,

Takımlar 6 kişilik (iki tane on bir çıkmıyor zaten). Birini kahve camına, birini dar sokağın ağzına asıyoruz. Dosya kağıdı küçük kalıyor, göze batmıyor ama olsun bizim gönlümüz, heyecanımız büyük, bizim için çok önemli…


Takım fena değil de, kalecimiz yok. O günlerde topla, futbolla pek ilgisi olmayan Osman Aksoy abimiz de köyde denk geliyor. Bize kaleci olur musun diyoruz, kabul ediyor.


Maç günü geliyor, bayağı bir şamata var ortalıkta, sekiz - on kişi büyüklerden, bir o kadar da çoluk çocuk taraftarımız da var. Sazanspor da; Mehmet Zobuoğlu, Osman Somuncular gibi bizim bir üst kuşak kimseler var, Çapakspor da Musa Parlar, Hasan Parlar, Hasan Somuncular, Osman Aksoy... Maçın hakemi de var; İbrahim Somuncular...


Maç bayağı çekişmeli geçse de, fizik olarak yetersiz kalıyoruz. Hele kalecimiz, gelen toplara voleyboldaki gibi manşet atıp, kaleye alıyor (Kova Yaşar bile böyle gol yemez.) Netice de yeniliyoruz, hatırladığım kadarıyla (5-4) mü ya da (6-4) mü, öyle bir şeydi sonuç.

************************

Aynı dönemde köyde birde inşaat şantiyesi vardı. Bayağı büyük bir iş ve şantiyeydi. Akşehir - Eber gölleri regülatör ve sulama kanalları yapılıyordu. Şantiye, turist binası ile köprü tarafındaydı. Birkaç prefabrik binası vardı. Bir inşaat mühendisi ve otuz kişiye yakın eleman çalışıyordu ve şantiyede barınıyorlardı.


O günlerden, bir başka gün, TİSAŞ kanal şantiyesi varken, okulun arka tarafında, kendi aramızda maç yapıyoruz. Bir ara top, köy yolu tarafına doğru kaçtı, İzzet Özer topu almaya koştu…

Şantiyedeki çocuklar ‘’Ula Arkedeş, adam yok oldu allem…’’ diyorlar. Ne oldu, hangi adam diye bakınırken, onların baktığı tarafa baktık ki, İzzet yok…

Koca adam yok oldu birden… Hemen birkaç kişi koştu o tarafa… Meğer telefon direği mi, yoksa elektrik direği mi dikilecekmiş, çukur kazılmış, uzun boyuyla İzzet, ikiye bükülmüş olarak içine düşmüş, sıkışmış kalmış çukur da... kendisi çıkamıyor… Neyse ki bir yaralanma falan olmadan çıktı, üstünü başını silkeleyip haydi oyuna devam…


*********************** Yine şantiye zamanı, ama bu sefer köprünün karşı tarafında merada top oynuyoruz. TİSAŞ Şantiye de akşam iş bitmiş, mezarlığın ilerisinden bizi görmüşler, koşturuyorlar, top oynamaya geliyorlar. İçlerinde birde Karadenizli, kepçe (Loader) operatörü var futbol hastası.

Mesai biter bitmez üzerlerini bile değişmeden koşarlardı. Çok iyi maçlar yaptık. Bizi yendiklerini hiç hatırlamıyorum. Geçen sene Mustafa Parlar tuttuğumuz maç listelerini yayınlamıştı. (Aşağı yukarı 45 sene önceki notlar) orda da yendikleri görülmüyor. O gün de hava kararıncaya kadar, karma maç yaptık. Sonra onlar şantiyeye, bizler evlerimize dağıldık.


Sabah olunca, Karadenizli kepçe operatörü bir bakıyor, kepçe şantiyede yok. Başlıyor şantiye etrafında koşturmaya, bir taraftan da bağırıyor. ‘’Kepçeyi çalmışlar, kepçeyi çalmışlar’’. Arkadaşları da yardıma geliyor, ‘’ne zaman, ulan kim çalmış?’’ derken şantiyede bir kargaşa, sağa sola koşuşturmalar …

Nihayet birinin aklına geliyor, ‘’Akşam mezarlığın orda su kenarında bıraktık ya diyor…’’ Koşturuyorlar ki kepçe orda duruyor.

************************* Benim ilk oynadığım, köyler arası maç, Kırca maçıydı (Yıl 1979). Bizim bir dönem küçüğümüz Mustafa Parlar, İrfan Özer, Nasuh Aksoy, Cemal Somuncular, Ekrem Özkan, Sultandağı Orta Okulu ve Lisesinde okudukları için, Kırcalı okul arkadaşları var (İçlerinden biri Halim’di). Köyler arası maç yapalım diyerek anlaşıyorlar.


Gidiyoruz Kırca’ya... Köyde düz alan yok. Biz alışmışız dümdüz ovaya, çayıra. Sultandağı yamacında, bahçeler ve dereler arasında yarısı çimen, yarısı dere yatağı, kumluk bir alanda, hayli eğimli bir yamaca, topu elinle koy durmaz, yokuş aşağı gider, öyle bir yer işte. Neyse karşılıklı, koyduk ikişer taş, bunlar kale direkleri…


Bizimkiler maçtan önce şöyle oynuyoruz, böyle oynuyoruz diye hava atıyorlar. Maç başladı, adamlar her geldiklerinde gol oluyor. Bizim defans kalbur gibi, gelen geçiyor. Top bizde iken hurra herkes gol atmaya, bir kaptırıyoruz topu, golü biz yiyoruz. Sözde orta saha oynayacaktım, ikinci yarı ben liberoya geçiyorum dedim. (Yani beş numaralı forma). İlk yarı yenik durumdayız.


İlk yarı İrfan Özer maça yetişemedi. Kendisinin anlatımıyla ;'' Kırcadaki maça taksi tutup geldim, ikinci yarı oyuna girdim, dört sıfırdan beş dört oldu öndeydik, daha sonra Kırca'da bir gol attı. Berabere bitmişti - bu arada mekanı cennet olsun Halim kardeşimizi kalp krizinden kaybettik, öldüğünde kırk yaşındaydı Allah rahmet eylesin güzel insandı'' Yani maçı zar zor kurtardık. ( notlarda maç 5-5 bitmiş görünüyor).


Sonraki maçlarda da yine beş numaralı formayı giymeye devam ettim. O zamanların Almanya’sında Horst Hrubesch (HURUBEŞ) diye meşhur bir futbolcu vardı, iri yarı bir santrafor. Bende, çelimsiz genç olarak, beş numaralı formayı giyiyorum. Bir gün İrfan Özer hemen yakıştırdı, ‘’Almanların Hurubeş'i varsa, bizimde Kurubeş’imiz var’’.







Comentários


©2021, Hasan Parlar tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page