TAŞKÖPRÜ KÖYÜNDEN OKUL HİKAYELERİ
- Hasan Parlar
- 9 Şub 2021
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 21 Nis 2021
Taşköprü'de ilk okul bittiğinde, ortaokula ve liseye devam etme imkanı çok kısıtlıydı. Hem fiziksel şartlar hem maddi imkanlar çok sınırlıydı, ancak parasız yatılı devlet okullarına, sınav kazanılarak ve sınırlı sayıda kişi girebiliyordu. Bunlar Öğretmen okulları, Çıraklık okulları, Askeri Okullar, Ebe (sağlık) okulları gibi yerlerdi. Ancak 1970'lerde Bolvadin, Akşehir ve Çay’da parası karşılığı pansiyoner öğrencilik imkanı çıkmıştı ya da maddi gücü olan birkaç ailenin, öğrenci evi kiralayarak, çocukları okula gidebiliyordu. Sultandağı'nda, Lise 1972 - 1973 öğretim döneminde açılmıştı.
*** Tayyip’lerin Necdet ile Molla Ahmetler'in Fevzi'de Çay’da pansiyoner öğrencidirler. Ara sıra kaçamak yapıp, okulu asmaya niyetlenirler, bir defasında Sultandağı’na gidelim derler ama orada bizi tanırlar deyip haydi biz en iyisi Akşehir’e gidelim derler, tanınmamak için ne yapalım diye düşünürler, ceketlerini değiştirirler.
***Taşköprü de Öğretmenlerden Hasan Bağcı'dan (Hasan hoca Sultandağında ayakkabıcı Kepici Salim'in oğluydu) sonra bir dönem (sömestri) Seyhan Arda hoca hanım gelmişti, eşi Sultandağında karakolda astsubaydı. Pek hatırası hatırlanmaz ama, Davut Kula belki hatırlar. Öğrencilerden bir kurşun kalem istediğinde, Davut uzaktan bir kalemi atarak kendisine vermeye çalışırken, kalemin ucunu öyle sivriltmiş ki, hocanın eline batmıştı. Sonu nasıl bittı hatırlamıyorum.
*** Selahattin Karaoğlu Fen bilgisi öğretmeni olarak Sultandağı Lisesi'nde öğretmenlik ve (1979 - 1982) yıllarında Lise’ de müdürlük yapmıştır. O dönemde köydeki gençlerin sayıca kalabalık bir jenerasyonu (akran, yaşıt) denk gelir, Somuncu Mustafa’nın minibüsü ile okula gidip gelerek okurlar. Bunlar, Cemal Somuncular, Mustafa Parlar, Nasuh Aksoy, İrfan Özer, Ekrem Özkan… Bu grup güzel bir gruptur, Taşköprüspor derler forma alırlar, çevre köylerle maçlar yaparlar, okulda da sosyal yönden faaldirler. . Selahattin hoca bizimkilerin sınıfta ders verir, konu ‘’ periyodik cetvel ve elementler’’ ( Bilirsiniz evrende ki her şey 92 adet doğal element’ ten meydana gelmiştir, 118 elementin geriye kalanı laboratuvar ortamında elde edilmiştir) Hoca tahtaya, daha önceki derste, suyun kimyasal formülünü (H2O) anlattığından, bilinmesi gerekiyor, Oksijeni ifade etmek için ‘’O’’ harfi yazar, bu nedir diye sorar, cevap yok, Biri kalkar ‘’sıfır’’ der, Hoca fıttırır, sinirle, yüzyılın birleşim formülünü verir. Bas - bariton arası gür sesiyle bağırarak, yazar ’önüne bir (B) koyarsın, birde arkasına (K) koyarsın, (BOK) olur (BOK)’’ der.
*** Aynı dönemde, Hasan Somuncular (Murat’ın Hasan) Sultandağı Lisesinde staj yapmak ister, Stajın ilk günü ders hocasıyla birlikte derse girerler, hoca, stajyer öğretmen olarak kendisini tanıtır, ön sıralardan gelmeyen öğrenciler vardır, boş sıraya oturur, ders başlar. Biraz sonra kapı açılır, Taşköprü tayfası (Mustafa, Nasuh, Ekrem aynı sınıftadırlar) içeriye girer, Somuncu Mustafa dayının minibüsü geç kalmıştır. Bakarlar ki kendi yerlerinde Hasan Hoca oturuyor, şamata ile arkaya geçerler. Ders sırasında yine kapı çalar, hizmetli açar, ders hocasına ‘’hocam telefonunuz var’’ diye haber verir, hoca, Hasan hocaya dönerek ‘’ Hocam siz devam edin’’ diyerek sınıftan çıkar… Hasan Hoca heyecanlı zaten, tam anlatmaya başlar, tayfadan, kaş, göz, el işaretleri başlar, Hasan hoca sınıfa bakamaz, yüzünü tahtaya dönerek anlatır. Zaman geçmek bilmez, hoca ter içinde kalır. Ders biter, Hasan hoca bir çıkar, çıkış o çıkış… tayfa kendini bir daha göremez. Akşam köye gidince, köyde de yoktur. Sonra duyarlar ki staj yapmaya Eskişehir’e gitmiş.
*** Yıl 1964 ilk okula yeni başlamışız, Şimdiki köy konağı olan bina okul olarak kullanılıyor. Öğretmenimiz Muzaffer Taşel ve beş sınıf bir arada, tek öğretmen. Biz yeni yeni okumayı çözmüşüz. Taşköprü'ye gelen öğretmenler genellikle Sultandağ'lı olurlardı, ilçede kadro açılıncaya kadar yakın köy diye Taşköprü’ye mecburiyetten, ve geçici gibi görerek gelirler ve bir türlü köylü ile kaynaşamazlar, hep bir mesafeli, soğuk duruş sergiler ve biraz küçük görürlerdi (Hem köylü hem muhacir olmak sebebiyle). Muzaffer hoca, öğretmen olarak iyi öğretmendi, iki üç ay içinde okumayı çözmüştük. Okuma kitabı yanında birde dergilerimiz vardı. Bu dergilerden birinde, bir tavşan hikayesi var ve biz sırayla okuyoruz. Sınıf kaç kişiydi tam bilmiyorum ama on kişi kadar olabilir. Tavşan hasta oluyor ve hapşuruyor. Sırayla tüm sınıf okuyor ve öğretmen yanlış diye tekrar ettiriyor. Okuyoruz ‘’Apşuu,Apşuu’’ olmuyor diyor, nerede hata yatığımızı bilmiyoruz. Parmaklarımızı bir araya birleştirip, parmak uçlarına, tahta cetvelle, sıra dayağı yedik.
Muhacirlerde ‘’H’’ sesi yok, hocanın beklediği ‘’Hapşuu, Hapşuu’’ biz okuyoruz ‘’Apşuu,Apşuu’’…(Ne tavşanmış be…)

Comments