SOY AĞACI HİKAYESİ

Kendimi bildim bileli, küçük yaşlardan beridir akraba kimdir, hala, teyze (Tete), amca, dayı kimlere denir, (bu kadarını da biliyoruz yani…) hele ki Dede taraftan ya da Nine taraftan kardeşleri veya kardeş çocukları benim neyim olur ? Bunları pek algılayamıyordum. Yeğen biliyordum, sonra birde kuzen çıkardılar, ya da ben sonradan duydum. (Mesela, babanızın kız kardeşinin hala oğlu, sizin neyiniz olur? Ya da ne diye hitap edersiniz?) Evlenince olan, dünürler, enişte, bacanaklar, kayınlar, yenge (inge), baldız, elti, görümce, sağdıç akraba mıydı? Birde kirve mi ne diyorlar, bizim muhacirlerde yoktu herhalde… Süt Anne, ahiret kardeşi, kan kardeşi kimlerdi? (Ebe, bibi, emmi, kuzin, güvey, içgüveyi falan da var …)

İlkokul son sınıfta, sene sonunda öğretmenimiz okula geç kalmıştı, saati öğrenmek için okulun arkasında Haşim Aksoy’un (Enişte) evine gidip sormuşum; Meryem yenge saat kaç oldu? Meğerse amcamın kızı olduğu için, hala ya da abla oluyormuş. (Hakkını yemeyelim, Haşim Eniştem de bizlere çok yakın, samimi bir insandı, bizden biriydi yani, rahmetler diliyorum) Bu gafım senelerce bizim ailede espri olarak gündeme gelmiştir, Sonra yatılı okumak için köyden çocuk yaşta ayrılınca, kim nereden akraba bir türlü öğrenemedim.

Baktım bu böyle olmayacak, yazılı olarak kayıt altına almaya, şema halinde yazmaya karar verdim. Bu fırsat 1978 yılında geldi. (İTÜ'de profesör Bedri Karafakioğlu’nun Türkiye'de ki terör olayları sırasında öldürülmesiyle okul altı ay kapatılmıştı.). Bu sırada; Anam (Fatma Parlar) ve Amcam (Salih (Parlar) sağken, hem Doyranlar'ı biliyorlardı, hem de hafızaları iyi olduklarından, ben sordum, onlar söyledi ve kayıt altına aldım. Şimdi geriye dönüp bakıyorum da, benim zaafiyetim sayesinde elimde belge kalmış, çünkü kuşaklar göçüp gidiyor, bildikleriyle birlikte…

Yıllar geçti, hısım akraba meclislerinde zaman zaman gündeme geldi, bazen açıp baktık, bir ara Selahattin hoca (Karaoğlu) benden fotokopisini almıştı (yaklaşık 20 sayfa kadar). Ta ki 2015 yılında bu bilgileri bilgisayar ortamına geçirmek geldi aklımıza. Akça Nasuh Aksoy’un oğlu Özgür’e verdim, orijinal nüshayı (Auto-Cad ve Solidworks çizim programlarını biliyor diye). Altı ay geçti, haydi Özgür diye diye bir netice alamadık. Baktım olacak gibi değil, asıl nüsha da kaybolacak arada, Özgür işinden vazgeçtik. Sonra kendim araştırdım ki, çizim programı ile olmayacak, çocuğu boş yere sıkıştırmışız. Excel içinde (Smart Art) altında ‘’hiyerarşi’’ düzeneğinde kendim yapmaya başladım. (Biraz fazla mı teknik oldu).

Bu arada e-devlet’ten soy bilgileri de verilmeye başlandı. Benim yaptığım daha farklıydı. E-devlet sadece dikey soy bağlantılarını ( kardeş, anne, baba, ve onların anne babalarını ve onlarında anne babalarını) veriyordu. Benim yaptığım da yatay bağlantılar da vardı, Ve daha eskiye gidiyordu. (Sen neymişsin be Abii… MFÖ)

Bazı teknik problemleri hallettik, başladık işlemeye, ama orijinal nüshadan sonra kırk yıl geçmiş, yeni nesli tanımıyorum, yakın çevremden başladım herkesi telefonla aramaya, bu bahaneyle senelerdir görüşmediğim kişilere ulaştım. Bazılarının pek yardımı olmadı (Akraba olayına uzak olanlar, ya da uzun seneler oldu, koptuk birbirimizden diyenler), bazılarından beklemediğim kadar ilgi gördüm. Ama şunu gördüm ki, akraba işlerini hanımlar daha iyi biliyorlar, yanında hanımı veya annesi olanlar çok daha fazla bilgi verdiler. O'nun adı neydi yaa? Hani şey yaa.. hani şeyin oğlu ya da kızı kimdi yaa.. ifadelerini çok duydum.

1. Kara Mustafalar (Kara Hüseyin-Kara Hasan) Sülalesi

2. Hacı Hasanlar Sülalesi

3. Kulalar Sülalesi

4. Akçalar Sülalesi

5. Korucular Sülalesi

6. Molla Ahmetler Sülalesi

7. Embiyalar (Özerler) Sülalesi.

Özer’ler ilk Şemada yoktu. Ama Ertuğrul Özer (e-devlet) bilgilerini ve ek bilgiler verince, ayrıca ilave ettik. Bu Sülalelerin soy ağaçları ve birbirleriyle bağlantıları göründüğü için ben adını ‘’Soy Ormanı’’ koydum, Yaklaşık 4000 kişiyi kapsıyor zaten. (Çok mu attım?). Eksikler var tabi, ama artık sadece, hazır gelen bilgi olursa işliyorum, genç nesil sonradan işlenebilir, acelesi yok.

Tabii olarak sosyal medyada yayınlamıyorum ve yayınlanmasını istemiyorum. Çünkü özel bilgiler ve dışardan kişileri alakadar etmeyen bir durum. ( En basitiyle annenizin kızlık soyadı gibi). Aslında artık bayanlar, kızlık soyadlarını da sosyal medyada kullanmaya başladıklarından pek bir özelliği kalmadı. Birgün belki bu blokta paylaşabilirim.

Bu vesile ile görüştüklerim; Hatice Parlar Öney, Cevdet Taşkın, Ferhat Kadan (Annesi Sebile yengenin sesini de duymak, seneler sonra kısmet oldu.), Şafiye Somuncular, Fikriye Parlar, Şükriye Kula, İsmail Berberler, Osman Aksoy, Kemal Aşkın, Yahya Aksoy, Harun Kıldı, Yakup Ataklı, Özlem Atalay, Nasuh Abravacı, Fahrettin Demirelli, Mesut Demirelli, Cemal Somuncular, Necmettin Günden, Nazmi Sadıç, Sedat Somuncular, Ertuğrul Özer, Erol Doyran, Özgür Aksoy, M. Ali Abravacı, Mehmet Ataklı, İrfan Özer, Seracettin Karaoğlu, Cemil Demirer, yayınladıktan sonra Facebook üzerinden Emine Adanur ve Nazife Ateş.

Taşköprü Yerleşim planında, Meryem Özer, "kadının adı yok" demiş, Mehmet Ataklı'nın soy ağacı bilgilerini verirken (Messenger’den) sülaleden hiç bayan ismi yazmamasını yadırgadığımı belirtmeliyim. Molla Ahmetlerin bilgileri toparlamak bayağı zor oldu, (Bayanlar yok!!!). Birde Hasta Ahmet’lerin Soyadı (Çuha, Çufa derken, nüfus kaydı Tufal'de karar kıldık). Eski muhtar Cemal Somuncular ile görüşürken, Yaşlılardan Yakup Ataklı dayının telefonunu istedim, eskileri bilir diye. Yakup dayıyı aradım, kendimi tanıttım, telefonunu Cemal’den aldım dedim, yanında eşi ve kızı var, sesleri geliyor. Ben ne yaptığımı anlatmaya çalıştım ve sormaya başladım, kardeşlerin, adı, eşi, çocukları vs, Arkadaki sesler yükselmeye başladı ‘’kapat kapattt telefon dolandırıcıları arıyor…kapattt...’’çat. kapandı.

Beş dakika sonra onlar aradılar, Cemal’e sormuşlar, neyse yanlış anlama oldu dediler, kaldığımız yerden devam ettik, her aklıma geldiğinde tebessüm ediyorum, kendilerine selamlarımı sunuyorum.