top of page

ESKİ TAŞKÖPRÜ’DEN OLAYLAR

Geçmiş zaman olur ki, hayali cihana değer derler ya hani… ya da müflis tüccar eski defterleri karıştırırmış… Her şey hep güzellikle olmuyor, hayat gerçekten zor, eskiden teknoloji de olmayınca daha da zordu.


Taşköprü'nün eskilerde karşılaştığı dertlerden iki tanesinden biri, köy merasını belli zamanlarda sahiplenmek isteyenler hep olmuştur. Benim de hatırladığım birkaç olay var. Dışardan birileri gelir, eskiden atlarla sürmeye başlar son zamanlarda traktörle. Neymiş efendim, çok eskiden dedesinden kalma arapça tapusu varmış veya tapu tahsisi varmış…mışmışta mışmış… Son zamanlarda, ulaşım ve iletişim kolay, çözümü de çabuk oluyor tabii.


Taşköprü'nün 50’li 60’lı yılları olmalı, Yine birileri gelir, tavşan adasının ön tarafını, at arabaları ile sürmeye başlarlar. Köylüler anlarlar meseleyi, ilçe Bolvadin olabilir o sıralar, ilçeye gitmek falan uzun iş, kendileri adamlara gitseler kesin hırgür, kavga çıkacak. (Sultandağı 1958'de ilçe olur)


Bir karar alırlar, köyün o zamanki yaşlı kadınlarından birkaç kişiyi gönderelim. Onlar konuşsun, bayanlara el kaldırmazlar, el kaldırdıkları anda da biz yardıma gideriz, bir güzel döveriz, olay arazi olayı olmaz, kadınlarımıza saldırdılar şekline döner diye plan yaparlar.


O günkü yaşlı kadınlardan üç kişiye bu teklifi kabul ettirirler. Kadınlar Akar boyuna ipli kayığın oraya gelirler. Erkekler akar boyunda kalırlar, Kadınlar ipli kayıkla karşıya geçerler. Yürürler, merayı süren yabancıların yanına… biraz konuşma süresi geçer, birden bizim kadınlara saldırırlar, bağırış, çığlıklar, tuttukları gibi yerlere fırlatırlar bizim yaşlıları… Akar boyundakiler ellerinde sopalar hemen ipli kayığa koşarlar, ipi çekmeye başlarlar ama kayık gelmez… Nasıl olduysa ipli kayığın ipi çözülmüş ve kimse farkına varmamış… Öylece bakakalırlar akar kenarında... Köprüden dolaşmak zorunda kalınca, yabancılarda toplanıp at arabaları ile kaçıp, giderler, sonraki günde bir daha gelen giden olmaz. Olan bizim kadınlara olur, yedikleri dayakla kalırlar.


***************

Dertlerden biri de Tarlalara, başak zamanı koyun sürmektir. Yine aynı dönemler, Pipici Ahmet zenginleşmiş, Arif çalışkan, tarlalar, traktör, koyun sürüsü, mandalar, pipiler, yarış atı falan… Kabil Eskişehir’de Liseye gidiyor, havasından geçilmiyor. Fırsat buldukça yarış atını çıkarıyor, gezdiriyor, koşturuyor…


Herkes çiftçi, tarla, bahçe işleriyle geçiniyor. Ama arazi herkeste yeterince yok. Akarın karşı yakası daha çok İshaklı’ların, köy tarafı ise Yeşil Çiftlik’lilerin arazisi. Bizim köylülere devletin verdiği beş dönümler, Tepetarla denen yerde ve akar boylarında. Ben hatırlıyorum, babamda İshakli’dan Körezler'in tarlaları ortak (Yarıcı usül) işletiyordu. Sanırım Akçalar da Kumcu’ların ortakçısıydı.


O zamanların illeti de tam Buğday veya arpalar başağa geçtiğinde, koyun sürülerini tarlaya sürerler, insanlara zarar, bütün bir senenin geliri, emeğini telef ederler. Her sene benzer çatışma ve tartışmalar olur. Tınaz tepenin eteklerinde iki üç koyun Sayası (ağıl) vardı yabancıların, onlara karşı tarlada veya yakının da atları otlatmak için kırda yatıya gidilirdi.


O dönemde, köyün en büyük koyun sürüsü Pipici'de ve birde Tuzsuz Ali’de var. Tuzsuz’lar da çocuklar büyümüş, işler düzelmiş, hani eskilerin deyimiyle biti kanlanmış. Koyunlar çok olunca dışardan çoban da getiriyorlar. Pipici Ahmet ile rekabet ederler, onlarda bir yarış atı alırlar, Kabil ile Süleyman iki de bir atları yarıştırırlar.


Tuzsuzların Ilgın taraflarından bir çobanları vardır. Onun yanında bu rekabet çok konuşulunca, garibim patronun gözüne girmek için mi yoksa dolduruşa geldiği için mi bilinmez, ben o Arif'e gününü göstereceğim, önüme çıkarsa öldürürüm demeye başlar. Bunu ulu orta her yerde söyler.


Yine bir tarlaya sürüyü bastırma olayı olur. Arif, Tuzsuzların çobanı tarla yakınlarında yakalar, aralarında ağız dalaşı olur, Çoban işi azıtır, üzerinden bir tabancası vardır, çeker ama tabanca tutukluk yapar… çoban kaçar. Arif eve gelince olayı Pipiciye anlatır. Pipici; Bu böyle gitmez, elin adamı bizim köyümüzde bize efelik yapamaz. Olayın sıcaklığı biraz geçsin der.


Sonra Arif, Kara Mustafalardan ve Somunculardan birkaç genç ayarlar. Çobanı uzaktan takip ederler. Bir gece, köyün dışında, bir kenarda Çobanı yakalarlar, daha siz kimsiniz, ne istiyorsunuz demeye fırsat bırakmadan bir dayak, bir dayak ki çoban kendinden geçer… Çoban bir ay da ancak kendini toparlar, artık hiç sesi çıkmaz, bir iki ay sonra da işi bırakır, çekip gider…


Comments


©2021, Hasan Parlar tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page