top of page

ESKİ TAŞKÖPRÜDEN BİR HİKAYE

Bolvadin deyince Taşköprülülerin hemen hemen tamamı, nerede ve nasıl bir yer olduğunu bilirler. 1958 yılına kadar da ilçe olarak bağlanılan merkezdir. Ayrıca Bolvadin'e bağlı, göçmen köyü Hamidiye ile aile ilişkileri vardır. Taşköprülülerin , daha çok, kız aldıkları göçmen köylerinden biridir.


Bolvadin, Eskişehir - Konya kara yolu üzerinde olduğundan, ilçe içinden geçilmesi zaruridir. Hele ki 1970 - 1980 yıllarında çevre yolu da yapılmadığından, Aksel Turizm otobüsleri (Mercedes 0302'ler vardı o zamanlar) dar caddelerden, yarı betonarme, yarı kerpiç evlerin arasından, zorlukla dönerek ilerleyebilirdi. Bir meydanımsı alanda mola verilir, inecek yolcular iner, yeni yolcuların binişi ve koltuk yerleşimi 15 - 20 dakikayı bulurdu.


Tam bu meydanda bir adet, devamlı akan bir çeşme ve hatılı vardı (Artezyen olmalı). Bekleyen yolcular da bu sırada otobüsten iner, ellerini çeşme altına tutarak, soğuk soğuk, kana kana avuçlarından içerlerdi. Birde şehir efsanesi vardı ki daha çok erkekleri ilgilendiren, Bolvadin‘in suyundan içen kel olurdu. Bazı yerin havasından, bazı yerin suyundan derler ya, buranında suyunda vardı bir hikmet. Bu yüzden midir bilinmez, Bolvadin kelleriyle meşhurdu. Bu özelliği bilenler biraz çekingen durur ama yine de bir, iki yudum içmeden duramazlardı.


O yıllarda Kabil Karaoğlu, Taşköprü'de köprü yanındaki tarlada sebze, kavun, karpuz ekmiş, kasalı küçük kamyoneti ile Cumartesileri, Sultandağı pazarında satıyor, Ali Osman (Devlet) kendisine yardımcı oluyordu. Taşköprülüler de haftalık Pazar alışverişleri için, Somuncu Mustafa’nın Ford minibüsü ile pazara gelmişler, öğleden sonra dönüş için, köye dönüş yolunun başında, yol kenarında bekleşiyorlar, kimisi torbalar, paketler de ki alışverişleri bekler, bazıları da hükümet konağının bahçe duvarına oturmuş sigara tüttürüp yarenlik ederlerdi. Türkiye de o yıllarda futbol kulüplerinin başındaki Teknik direktörler genellikle Yugoslav olduğundan (Stankoviç, Veselinoviç, Gegiç vs.) Taşköprülü gençlerde Kabil Karaoğlu'na Kabiloviç diyerek kendi aralarında şakalaşırlardı. (Akşamları mera da futbol oynarlarken Kabiloviç, şapkasını takar, ara sıra gelir, taktikler verirdi.)


Böyle bir alışveriş günü, Sultandağı pazarında tezgah açma, yer konusunda Bolvadinlilerle önce bir tartışma çıkar. Sultandağı pazarında, pazarın yarıya yakını Bolvadinlilerin kontrolünde o zamanlar. Tartışma büyüyünce, itiş kakış başlar, Bolvadinliler kalabalık, Kabiloviç'le Devlet aganın etrafını çevirirler, kavga başlar, Devlet bağırır ‘’Sizin ananızı, avradınızı….’’ Bir kargaşa, bağırış, çığırış arasında, Devlet'i tanıyan Yeniköylüler (Yeni Karabağ) yardıma gelirler, bir meydan kavgası ki, ortalık savaş alanı gibi, Köylülerden Makasçı Hüseyin aga da orada, Bakar ki bizimkiler, Yeniköylülerle birlikte üstünlüğü sağlamışlar, tuttukları keli hırpalıyorlar ama bir Yeniköylü adam, bizim şapkası düşmüş, keli görünen Kabiloviçe saldırıyor, hemen bağırmış ‘’Duur hemşerim o bizim kel’lerden’’


Sonrası polis, karakol, ifade falan ama iki tarafta şikayetçi olmuyor, herkes yediği dayakla kalıyor. Aradan birkaç yıl geçer, Ali Osman aganın, hanımının köyüne, Hamidiye'ye yolu düşer, Dönüşte Bolvadin'de, balık ağları (dökme) için malzeme almaya bir dükkana girer. İçerde birkaç müşteri vardır, onların işi bitince sıra Devlet agaya gelir, "Hemşerim söyle neye ihtiyacın var’’ derken şöyle bir yüzüne bakar, Devlet; adamı birden hatırlar ama hiç bozuntuya vermez. Adam düşünür ‘’ya Emmi sen bana pek yabancı gelmiyorsun, ben seni bir yerden tanıyacağım herhal’’ derken, Devlet aga gayet kendinden emin bir edayla ama içinden ‘’ yusuf yusuf ’’ çekerek ’’yok be çocuum nerden bilcen. Ben seni hiiiç bilmeem, hiiiç bilmeem...’’

Comments


©2021, Hasan Parlar tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page