TAŞKÖPRÜ’NÜN ESKİ DÜĞÜNLERİ: (Macır düğünü)
- Hasan Parlar
- 23 Şub 2021
- 12 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 17 Kas 2024
TAŞKÖPRÜ’NÜN ESKİ DÜĞÜNLERİ: (Macır düğünü)
Muhacirlik bir anlamda her şeyi yeniden var etme mücadelesidir. Bu yüzden çok çalışır, az tüketir. Ancak muhacir düğünleri kendi şartları içinde olabildiğince görkemli ve katılımcılıkla gerçekleştirilirdi.
1923 te yazılan kitapta; Fazla masraflı düğün yapmak âdeti Bulgaristan Türklerinin çoğu için büyük bir şereftir. Bu şerefi kazanabilmek meramlarıyla en değerli eşyasını satanlar görüldüğü gibi saltanatlı, güreşli, davullu ve çalgılı düğünler yapmak hırsları önünde girdikleri ağır faizli borçlarla kamburları çıkmış nice Türkler tanıyorum. (Mehmet Behçet Perim- 1923’te Bulgaristan Müslümanları)
Taşköprü düğünleri de, Deliormandaki adetlerle devam etmiş, zaman içinde Akşehir, Sultandağı geleneklerinden de etkilenmiştir.
Evlenecek kızlar çeyiz hazırlarlardı. Gelin için, çeyiz hazırlamak çok büyük emekler ve göz nuru gerektiren bir çalışmaydı, tığ, mekik oyalar, danteller, gergef işlemeler, yastık yüzleri, yatak örtüleri, masa, sehpa dantelleri, kor, Etamin, kanaviçe desenleri, peşkirler, örgü terlikler (çetik)…Çetik örme işini, çember oyalamaları daha çok anneler yapıyordu. Gaz Lambalarının şişesine bile örgü kılıf yapılırdı. Özellikle kanaviçe örnekleri tam bir sanat eseriydi, çeyiz görmeye gidilir ya, aslında şehirlerde ki sanat sergilerinin küçük bir örneğiydi…
Köy şartları içinde köydeki gençler zaten çeşitli ortamlarda, mecilerde, düğünlerde, bayramlarda, çeşme başlarında birbirlerini görmüş, beğenmiş olurlar. Bu vaziyet için köyde kullanılan tabir Ahmet'le Ayşe "isteşiyormuş" şeklinde ifade edilir. Durumdan bir vesile ile anne baba da haberdardır. Oğlan durumu annesine, halasına, teyzesine ya da ablasına münasip bir biçimde aktarır. Onların da onayı alınınca, bu kez niyet, yine kadın diplomasisi yolu ile kız tarafına iletilir. Oradan da bir olabilir cevabı gelince bu kez dünür gidilir. Dünür gitme işi hayırlı bir güne yani Cuma akşamına denk getirilerek yapılır. Kız tarafı, cevap olumlu bile olsa biz biraz düşünelim, siz haftaya yine buyurun şeklinde kanaat bildirir. Malum kız evi her zaman naz evidir ve işin bu aşaması da nazlanmanın en kolay sergileneceği evredir. İkinci gidiş de yine Cuma akşamıdır ve artık teklife olumlu bakılacağı bilindiğinden bu usul de yerine getirilir.
Bazen yakın köylerden, yine teyze, yenge, hala gibi aracılar vasıtasıyla, kız, oğlan birbirini hiç görmeden de kız istendiği olmaktadır.
Bu ikinci gidişte her iki taraf birinci derece yakınlarını da bu önemli buluşmada bulundurur. Allah'ın emri ve peygamberin kavliyle başlayan niyet bildirme olumlu sonuçlanınca oğlan tarafına bir talep pusulası takdim edilir. Bu pusulada bizde ağırlık denilen başlık parası (Başlık parası yüksek bir rakam pek kullanılmaz, adet yerine gelsin diyerek sembolik bir para talep edilir) kıza alınacak ziynet eşyası, yakınlara hediyeler bildirilmiştir. Tabii yeni çiftin başta yatak yorgan olmak üzere ihtiyaçları da bu listede yer alır. Elbette liste üzerinde çoğu kez pazarlıklar da yapılır. Bu iş üzerinde de iki taraf anlaşınca orada bulunan gençlerden birisi bakkala yollanır ve oradan bir sandık lokum (eskiden lokumlar küçük tahta sandıklarda satışa sunulurdu) alınıp tatlı yiyelim, tatlı bir hayat sürsünler anlamında herkese lokum ikram edilerek bir anlamda söz kesildiği ifade edilir. Yakınlar hayırlı olsun taleplerini iletirler ve o akşamki işlem tamamlanmış olur.
Bir süre sonra yine kadın diplomasisi ile söz ve nişan günleri belirlenir. Söz kesme bir bohça takdiminden ibarettir. Bunun içeriği de oldukça sadedir, neredeyse sözlü kıza alınan birkaç parça eşyadan meydana gelir. Nişan da yine bir bohça getirilmesi şeklinde olmakla birlikte kız yanında, birinci derece aile yakınlarına da hediyeler alınır. Eskiden törenle yüzük takılması gibi adetler yoktu. Ama gelen aile yakınları, erkekler bir odada, kadınlar bir odada olmak üzere bohçanın gelişine eşlik ederlerdi. Böylece gençler nişanlanmış olurlardı. Kız evinde bekar kızlar kendi aralarında türküler söyleyip, eğlendikleri ve oyunlar oynadıkları da olurdu.
Bir süre sonra yine ailenin önde gelen birkaç kadın ve birkaç erkeği bu kez kız evini, düğün tarihini belirlemek üzere ziyaret ederdi. Özellikle kız çeyizini tamamlamışsa, bir tarih belirlenir ve düğün hazırlıklarına başlanırdı. Tabii, bazen ertelemeler de oluyor. Örneğin: kızın veya oğlanın bir yakını ölürse…
Kadınlar belirlenen düğün tarihinden iki gün önce yine erkek tarafının yakınları ile bir araya gelerek düğün davetiyesi demek olan kına paketleri hazırlamaya başlarlar. Aile için büyük bir mutluluk olduğu için özellikle erkek tarafı için işin hazırlıkların her aşaması bir tören boyutunda icra edilir. Sonra da köyün yaşlı ve herkesle arası iyi olan, biraz da ihtiyaç sahibi olan kadınlarından birine, bir gözüne de kına koyulmuş bir heybe verilerek köyün üst başından başlayarak ev ev dağıtması söylenir.(Bazı söylemlerde kına ile beraber Kavil ekmeği denilen özel üzümlü, çörek otlu ekmek de dağıtıldığı söylenmiştir). Kapısını çaldığı her aileye falanca ailenin düğünü var, sizleri bekliyorlar diyerek bunları muhataplarına verir. Kınayı alan her ev karşılığında bu dağıtıcı kadına küçük hediyeler verir ve bunlar artık ona aittir.
Bu günlerde Kasabada nikah memurluğunda, tespit edilen nikah şahitleriyle birlikte, resmi nikah da kıyılır.
Düğünler eskiden cuma günü başlardı, dolayısıyla düğün daveti dağıtımı da perşembe günü olur. (Bulgaristanda eskiden, miladi takvim uygulanmıyorken, Çarşamba kına, Perşembe gelin alma yapılırmış-Ahmet Davutoğlu) Aynı günün akşamı erkek tarafında da bir faaliyet vardır: Köyün bekçisi yüksek sesle bu akşam falan ailenin köy kahvesinde danışığı var diye haber verir. Akşam yatsı namazından sonra herkes kahveye gelir, burada da ailenin gençlerinden biri elinde bir lokum sandığı ile gelenlere ikramda bulunur. Ardından hane reisi, komşular yarın düğünümüz var, bu gibi işler sizlerin yardımıyla olur, hem hepinizi bekliyoruz hem de başta, gelen misafirler konusunda katkınıza ihtiyacımız var anlamında kısa bir konuşma yapar. Böylece zaten düğün ortamına girilmiş olur. Akşamları yapıldığından ona danışıklık akşamı denilir. Kahveler içilir ve düğün vazifeleri üleştirilir. Örneğin: dışar ki köylerden gelen misafirleri kinler ağırlayacak, çalgıcıları kim alacak, gelin arabası, çeyiz arabaları kimler olacak? Damat evinde de bir odada akraba kadınlar toplanır da onlara düşen vazifeleri bölüşürler. Örneğin, baş yenge ve diğer yengeler kimler olacak?
Asıl düğün cuma günü başlar, akşam kız evinde kına gecesi yapılır. Gündüzden gelinle ilgili bir takım hazırlıklar gerçekleştiriliyor. Nişanlı kız ev hamamında yıkanıyor. Ona hamamda yengesi ve en yakın arkadaşı yardım ediyorlar. Hamamdan sonra yengesi ve ahreti kızın saçlarına kına yakıyor. Sonraları kaşlar ve kirpikler makyaj olunuyor. Kına gecesi için özel diktirilmiş şalvar ve yelekler giydiriyorlar. Bunlar çoğu zaman kaliteli kumaştan hazırlanmıştır. Yelekler sırma işlemelidir, varsa sırma işli kadife kumaştan bindallı giyilir.
Köyde geleneksel kına gecelerinde giyilen elbiseler genellikle kadifeden. Dikiş makinesiyle yapılanlara sırmalı, tamamen el ve göz nuruyla gergefte işlenenlere ise bindallı deniyor. Herkes istediğine göre tercih yapabiliyor.
Kenarlı denen gömlek ise çok eskiden ipekten yapılmış olup, yenilik olarak sadece işlenen yakalar ve yenler eklenmiş. Eşarplar (çember) farklı renklerde olmakla birlikte yeşil ve mavi olanlar revaçta. Hepsinin kenarları el işlemeli, mekik veya tıg oyalıdır.
Gelinin baş kısmının hazırlanmasına en çok vakit ayrılmaktadır. Kendi saçları kısaysa takma pelik kullanılır, saç tellerinden (telli barak, gelin teli) takviye yapılır, saçlarında zülüfler bırakılır. (Daha eskilerde gelinlere fes gibi bir başlık ve kenarlarında metal pullar olan bir başlık giydirildiği söylenmektedir. Takı olarak cumhuriyet altını veya reşat altını kullanıldığı, ‘’beşi bir yerde’’ genç kızların en tutulan takılarıdır, tabi ki zenginlik göstergesi altın veya gümüş kemerler)
Akşamı kına gecesi başlıyor. Gelin, sağdıcıyla özel ayrılmış bir yerde oturmaktadır. Bu esnada kına gecesine iştirak eden kadınlar düğün alayı dediğimiz yerde müzik eşliğinde Türk oyunları döktürüyorlar. Bundan sonra kına takısı yapılmaktadır. Burada kız akrabaları ve yakınları takı yapar. Geline hediyeler takdim edilmektedir.
Kız evinde yapılan kına gecesine gelinin arkadaşları, yakınları katılır. Kına gecesi kız tarafı için hüzünlü ve kahırlıdır, çünkü genç kız artık yuvadan uçmaktadır. Kına gecesinde söylenen türküler ağır tempolu ve hüzünlü olabildikleri gibi, arada neşeli ve oynak türkülerin de söylendiği, davetlilerin gelini neşelendirmeye çalıştıkları da görülür. Daare dediğimiz def eşliğinde türküler söylenip oyunlar oynanır. Her dönemin sesi güzel, müziğe yetenekli genç kızları çıkmaktadır. Özellikle erkek çocuğu olan yaşlı kadınlar, beğendikleri veya kendi akrabası kızlara, oynarken para tutarlar ve türkü söyleyen kızlara verirler. Bu türkülerin çoğu Rumeli'den getirilmiş örneklerdir.
Sırtında ki yeleği Ben örmedim mi yârim Ellerle konuşurken Ben görmedim mi yârim
Denizin boylarında Parası olan gezer Yar üstüne yar sevmiş Benden neresi güzel
*** Arda Boylarında kırmızı erik Halime nin ardında on yedi belik Ah annecim ah annecim yaktın ya beni Bu genç yaşta denizlere attın ya beni..
**** Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler Annesinin bir tanesini hor görmesinler
Uçan da kışlara malum olsun Ben annemi özledim
Hem annemi hem babamı Ben köyümü özledim.
Babamın bir atı olsa binse de gelse Annemin yelkeni olsa açsa da gelse Kardeşlerim yollarımı bilse de gelse
*** Ak bakırlar susuz kaldı, Yüksek evler ızsız kaldı, Analar bubalar kızsız kaldı...
Urun gelinin kınasını,
Ayletmeyin anasını, Giysin gelin urbasını, Ayletmeyin bubasını...
Garip garip ötme bülbül, Derde derman katma bülbül, Ah bülbülüm öter misin, Kafeslerde gizli misin.
Bunlar örneklerdir.
Düz oyun denilen Rumeli oyunu oynarlar. Kızlar hafif sekerek, orta yaşlılar daha sakin ve el, kol hareketleri ile oynarlar. İkişerli veya dörderli oynanır. Düz Oyunu, geçmişte dam düğünlerinde çok oynanır ve çok ince ayrıntıları var. Düz oyuna başlamadan önce kızlar, yere çömelip gömlek, çember, eteklerini, peliklerini düzeltirmiş. Düz oyun, kız ve kadınlarının nazik davranışlarını sergiler ve zerafet saçar. El, ayak, bel, baş duruşu özeldir. Onda ellerin nazik hareketi, hatta el parmaklarının nazik hareketi, çok etkileyicidir. Bayanlar, bir eline iğne iplik almış gibi havada dikme işlemini canlandırıyor gibidirler.
El ele tutuşarak büyük bir daire şeklinde oynanan oyunlar ise beraberlik hissini arttırıyor. Bunun dışında Çövecek, Eşerim gibi farklı geleneksel oyunlar da sergileniyor.
Meşeli ve Köroğlu türkülerinde, karşı karşıya ikişer ikişer duran kadınlar, zarif hareketletle kimi zaman ellerini birbirine vurduruyor, kimi zaman bir elini beline diğer elini ise yukarıya kaldırıyor. Biri bir tarafa, öteki diğer tarafa doğru hareket ediyor ve ortada kesişiyorlar.
Bu arada bekar, erkek delikanlılar, kadınların toplandıkları oda veya bahçeyi gören yerlerden, gizli gizli (Gizli sayılır ama herkes bilir) kimseyi rahatsız etmeden izlerler.
Kına gecesi akşamı kızın yakın arkadaşları ona eşlik ederler ve bir kaç arkadaşı o gece de onunla birlikte kalırlar. Böylece o akşam tamamlanır.
Düğün çalgılı ise Cumartesi günü öğle davulcular gelir ve damat evinde çalmaya başlarlar. Dışarda davul ve klarnet ile çalarlar. Erkek evine bayrak asılır. Delikanlı erkekler de üğdül (Ürdül) hazırlarlar. (Bir sırık ucuna Türk bayrağı bağlanır, bayrağın altına uç uca alınan bahşişler bağlanır.) Müzik takımı davulcu, klarnetçi, kemancı, bağlama ve trompetçiden ibarettir. Taşköprü de Sultandağlı Abdal’lardan, Abdal Ahmet çevrede çok meşhurdu ve her parçayı çalmakta üstüne yoktu. (Deliormanda Orlyak (Turpçular) ,İsperih’in Veselets (Şeremet köy), Şumnu’nun Valnari (Sofular), Silistre’nin Boil (Emirler) v.s. köylerin çalgıcıları halen anılmaktadırlar.)
Öğleden sonra damat evinde " güvee traşı ve giydirmesi" yapılır. Mevsim uygunsa bahçede, soğuksa içeride hazırlık yapılır. Damat bir sandalyeye oturtulur ve berber traş etmeye başlar. Bu sırada erkekler davulcular eşliğinde oyunlar oynar, halay çekerler. Traş esnasında berber bıçak kesmiyor diye ara verir, kendisine bahşiş verilerek traş tamamlanır. Arkasından sadıç, damatın elbiselerini getirir. Damat sırayla gömlek, pantolon, kravat, çorap, ayakkabı olarak giydirilir. Bu sırada delikanlılardan biri ayakkabılardan birini saklar ve bir bahşiş karşılığı olarak tekrar verir ve giyindirme tamamlanınca damatla birlikte köy kahvesine topluca gidilir.
Burada kapalı alanda çalgıcılar keman, darbuka ve bağlama ile müziklere devam ederler ve oyunlar burada da akşam yemeğine kadar devam eder.
Yemek organizasyonun da çalgıcıları ve misafirleri hangi akraba veya komşuları alacaksa, oraya götürülerek akşam yemeği yenir.
Yemekten sonra, Düğün evine gidilerek sağdıç alınır ve havada kararmaya başlamıştır. çalgıcılarla beraber tek tek akrabaların evlerine gidilerek, akrabalar davulcular eşliğinde evlerinden alınırlar ve kafileye katılırlar. Her evden, damadın takısına gidecek akrabalar, ürdüle ilave hediyeler (havlu, peşkir, gömlek, çember, atkı, vs.) bağlarlar.
Akrabalarla birlikte kafile düğün evine gelir, bahçede gazlı lüks lambaları yakılmıştır ve genç erkekler oyunlar oynarlar. Kadınlar bir tarafta toplanmıştır. Damat babası ve erkek yakınları oyuna kaldırılır. Bu sırada delikanlılar kısa bir temsil yaparlar. Kadın kıyafetleri giymiş bir genç refakatçısıyla alana girer, iki genç kadın kılığındaki kişiyi kaçırmaya çalışırlar. Bir kargaşa ve kovalamaca olur. İnsanlar şamata, gürültü içinde eğlenirken, çocuklar korku ile kaçışırlar. Bazen de orta oyunu gibi at, deve veya ayı olan gençlerde olur. Bu gösteri kısa sürer, hızlıca, heyecan ve adrenalin içinde tamamlanır.
Arkasından takı merasimine geçilir. Başta aile büyükleri olmak üzere Damada verilen hediyeler takı işlemini yürüten sağdıç tarafından yüksek sesle duyurulur. Kaynatasından bir beşibirlik, agasından (abi) bir akbakır, dayısıgilden tencere gibi...Burada takıların ekserisi kap kacak şeklinde olur veya damadın eline veya cebine para olarak da verilir. Takı bitiminde kurusıkı çifte tüfekler ile ve tabancası olanlar havaya mermi sıkarlar ve takı merasimi tamamlanır ve topluluk dağılır, delikanlılar çalgıcılar eşliğinde kahvehaneye gidilir ve orada eğlenceye devam edilir. Burada ayrı bir odada delikanlılar, büyüklerine çaktırmadan (aslında herkes ne olduğunu bilir ama, görmemezlikten gelirler) biraz demlenirler, içkiler damattandır.
Düğünün son günü olan Pazar günü öğleye doğru bu kez önceden hazırlanmış gelin arabaları yola çıkar. Bu arabaların hepsi süslüdür ama özellikle gelin arabası dikkat çekecek şekilde süslenmiştir. At arabası üzerine, (Eskiden öküz veya manda arabası) ince çubuk ve çıtalarla yarım ay omurga yapılıp, üzeri kilimlerle kapatılır ve içine oturmak için hasırlar, minderler konularak gelin arabası hazırlanırdı. Öküz boynuzları veya atın yeleleri gelin telleri ile süslenir. Köyün ya da ailenin en gösterişli at veya öküz arabalara koşulur. Son senelerde köyde motorlu araçlar çıkmadan önce, bu işi Talibin Ali (Parlar) yapıyordu. Çalgıcılar eşliğinde gelin evine varılır.
Eğer dışardan köye gelin almaya geliniyorsa, Delikanlılar yolbağı yaparlar ve gelin alıcılardan ‘’Toprak bastı parası’’ isterler. Bu para ekip başına veya ürdül taşıyan gence verilerek gelin evine varılır.
Kız tarafı da erkekler dışarda olmak üzere gelenleri beklemektedir. Düğün alayı karşılanıp buyur edilir. (Eğer damat taraf başka köyden iseler, misafirler evlere paylaşılarak yemeğe davet edilirler, yemekten sonra kız evinde toplanılır.)
Başta kaynana olmak üzere ağır misafirlerin altına kilimler yazılır, görümceler de minder ister, artık nazlanma sırası erkek tarafına geçmiştir. Bir süre sonra damat tarafından iki yenge içeri girerek gelini ister. Bunun üzerine de kız yengeleri kollarına girip geline eşlik ederler. Gelin odasında gelinin en yakınlarından kardeşi, yeğeni gibi yakınlarından biri çeyiz sandığı içerden çıkmıyor der, Onlar kızın ya kardeşi, ya kuzeni veya yeğenleri olur. Oğlanın babası (kaynata) tarafından hediye alınıncaya dek sandığı serbest bırakmazlar. Bir bahşiş karşılığı çeyiz sandığı çıkarılır.
İçeride el öpme, helalleşme ve vedalaşma faslı yerine getirilir ki gelin açısından en zor sahne budur. O anda en yakınları olan kadın içerde ve erkekler dışarda, sıra halinde ‘‘elveda’’ için gelini beklemektedirler. ’Helallaşma’ ilk olarak kadınlar tarafından başlanıyor. Birer birer en yakınlarının ellerini öpüyorlar ve gelin akrabalarına sarılıp ağlıyor. Başına yeşil duvak örtülmüş gelin kendi ailesinden bir refakatçı ile ev dışına çıkarılır ve yengeler eşliğinde, gelin babasının elini öperek ve amcaların, dayıların ellerini öperek, baba evine veda eder.
Dışarı çıkan gelini bu defa erkek yengeleri teslim alır, alırken de kız yengelerine havlu gibi bazı hediyeler verirler. Kaynananın önüne getirilen gelinin kaynana tarafından sırtı sıvazlanır, kaynanasının elini öper.
Bu arada gelinin çeyizleri de yavaş yavaş arabaya taşınır. Bunların içinde en değerli nesne bir anlamda daha sonraki yılların gardırop görevi gören gelin sandığıdır. Süslenmiş el süpürgesi, şeritli ibrik, el işlemeli çevre ve peşkirler. Çeyiz sandığı en önde durmaktadır. Eskilerde her gelinin mutlaka önemli eşyalarını koyduğu sandığı vardı. Bu sandık yeni evinde de yine önem verdiği eşyalarının muhafaza edildiği bir mekândır. Artık gelinin arabaya binme sırası gelmiştir. Ancak evin avlu tokat kapısı gelinin küçük erkek kardeşi veya yeğeni tarafından tutulmuştur ve bahşişini aldıktan sonra tokat kapısı açılır.
Kaynananın en öne oturduğu bu süslü araba bu kez gelinle birlikte damadın evine doğru yola çıkar. Birde mum denilen bir şemsiye üzerine çeyizlerden bir kısmının serildiği bir aparat vardır, bu da gelin arabasının yanında elde taşınır. Artık meydan delikanlılarındır. Arabanın önünde kol kola girip halay çekerler. Müzik devam eder.
Kahve olsam dolaplarda Kavrulsam aman aman Toz duman olsam dağ başında savrulsam Kemer olsam yar beline sarılsam Sarılsam aman aman
Ağlaya ağlaya ah yüreğime kan doldu Siyah da zülfün pembe yanak üstüne bend oldu
***
Geldi gelin kınası
Ağlasın kız anası
Oğlan bizim kız bizim
Çatlasın kaynanası
Geliyor gelin alayı
Kaynanalar çeksin halayı
Kazanlarda aş pişer
kaynanaya iş düşer
Kız anası gelince
Kaynana hemen küser
gibi eski türküler ve güncel türküler, şarkılarla, bu türlü ritüeller eşliğinde gelin arabası düğün evine doğru ilerler. Bu sırada çocuklar yolbağı yaparak gelin arabasının önünü keserler ve bahşiş karşılığı yolu açarlar. Damat Evinin önüne gelince Damat evin tavanından havaya tabancayla birkaç el ateş eder. Evin önünde de kayınpeder oynatılır.
Bu sırada kayınvalide önce bereketi simgeleyen birkaç avuç buğdayı, sonra da tatlı yensin, tatlı bir hayat sürsün dileği ile bir miktar şekeri ortalığa saçar, bunlardan başta çocuklar olmak üzere herkes kapışır. Gelin arabadan yengeler vasıtasıyla indirilir. Bu sırada yengelerden biri gelinin ayağı burkuldu inemiyor diye kayınpedere haber iletir. Kayınpeder gelinime bir düve, koyun, koç veya tarla verdim diye indirmelik verdiğini söyleyince gelin arabadan iner.
Kaynata, amcalar, dayılar evin önüne sıralanmışlardır. Gelin sırayla ellerini öper, onlar da küçük bahşiş para verirler. Evin kapısından girerken kucağına bir bebek verilir, hayırlı evlatları olsun diye. Köyün imamı oradaysa imam veya yaşlı bir yakını duasını okur sonra gelin eve girer. Düğünün eğlence faslı bitmiş olur.
Bu sırada delikanlılar ürdülde biriken bahşişleri açık arttırmaya (mezat) çıkarırlar. Kim daha yüksek ücret verirse ona teslim ederler, parasını ortak eğlenceleri için kullanırlar.
Akşam yemeğinden sonra evde dini nikah kıyılır, erkek tarafı bir mehir tesbit ederek ritüel tamamlanır. Gelin odasına yiyecekler hazırlanır, İki tarafın yengeleri gelini evine yerleştirirler. Damat arkadaşları eşliğinde, arkadaşlarının yumrukları ve itiş kakışı ile kapıya gelir, Bir yenge kapıyı açar. Damat içeriye girdiğinde yengeler genç evlileri yalnız bırakırlar ve ‘’damat kapatma’’ ile düğün tamamlanır.
Düğün haftası içinde, kadınlar gelin evine kısa ziyaretler yaparak, çeyiz görmeye giderler. Bir hafta sonrada, Gelin ve damat, dünürlere (kız anne-babasına) el öpmeye ve akşam yemeğine giderler. Burada damada iğneli şakalar yapmak adetlerdendir. Örneğin ellerini yıkamak için para vermeyince ibrikten su akıtmamak, ayakkabılarını veya arabanın anahtarlarını saklamak gibi.
Damat evi de bir hafta sonra kız tarafını misafirliğe davet eder. Böylece dünürler bir birlerine kaynaşmış olurlar.
Şimdi zaman değişti, Çeyiz işi bitti, artık her şey hazır alınabiliyor. İşin sanat tarafı kalmadı, makine imali seri üretim. (ama yine de estetik zevkler var tabii ki), mobilya ve beyaz eşya ön plana çıktı, ihtiyaçlar karşılansın yeterli, hayat mekanik ve daha hızlı hale geldi.
Taşköprü de evlenme yaşı genellikle erkeklerde askerlik sonrasıydı. Son yıllarda eğitimden dolayı ve anlayışların değişmesiyle otuzlu yaşlara kadar çıkmıştır. Evlilikler genellikle aynı yaşlarda veya kızların bir kaç, yaş küçük olması şeklindedir.
Eskiden köyde evliliklerin bir bölümü kız kaçırma şeklinde yapılırdı. Kız kaçırmayı ikiye ayırmak lazım, ilk ve daha sık rastlananı kız ve erkeğin anlaşarak birlikte kaçmaları, ikincisi zorla kaçırma. İkincisinin olduğunu duymadım ve asla tasvip edilmez. Ama birinci uygulama için derhal araya köyün ileri gelenleri girer, kız tarafını razı ederler. Kız tarafı razı olmakla birlikte bir süre küs kalır ama uygun bir zamanda, daha çok da bayramlarda eller öpülerek iş tatlıya bağlanmış olur. Eskiden bu tür evlilikler çoğunluktaydı. Hatta nişanlı çiftler de bile bu yolla evlenenler olabilirdi. Bu tür evliliklerde görkemli düğün yapılmaz, daha sade bir tören gerçekleştirildi. Artık kız kaçırmalar da tarihe karışmış durumda, Salon düğünü veya sadece nikah ile evlilikler yapılıyor.
Taşköprü geleneğinde çokeşlilik asla görülmez ve tasvip edilmez. Aynı şekilde akraba evliliklerine de rastlanmadığını söylemeliyiz. Hele teyze, hala, amca çocukları "kardeş gibi" yetiştirilir ve hiç kimsenin aklından bile bunlarla evlenmek geçmez. Benzer şekilde beşik kertmesi uygulamasına da bu kültürde rastlanılmamaktadır. 90'li yıllara kadar muhacir olmayan çevre köylerden de kız alıp verme yoktu. Önce kız almalar başladı, sonra da kız vermeler. Şimdi böyle bir ayırım yapılmadan içten ve dıştan evlilikler görülmektedir. Hatta yurt dışına gidişler dolayısıyla sınırlı sayıda yabancı gelinimiz, damadımız da oldu.
****
Danışılanlar: Hatice Parlar Öney, Şükriye Somuncular Kula
Aşağıdaki yazarlardan faydalanılmıştır. 1-Mustafa İsen-Bir Muhacir köyünün hikayesi Nalköyü kitabı (Varna Sarıkovanlık göçmeni)
2-Ali Selami Başoğlu -Bulgaristan Şumnu (shumen) ili türk ağzı (doktora tezi) . Söyleşi: Salih Salih-Mahmuzlu köyü-Bohçalar-Şumnu Ebazer Yusuf Mehmet-Çufalar (Tıkaç) Hanide Mehmet Emin- Çufalar (Tıkaç)
3-Habil Mümin Kurt-Silistre’nin Bosna köyü

Comentários