top of page

ESKİ TAŞKÖPRÜYÜ ANLATIYORUM.

Güncelleme tarihi: 3 Tem 2021

Çocukluğumda taş köprü köyünde kış ayları zorlu ama çoçuklar için keyifliydi. Köyümüzde şimdiki gibi dört parmak kar yapmazdı. Yağan kar diz kapağımızda veya daha fazlası olurdu. Okullarda kapanmaz derslere devam ederdi. Okulumuzda iki derslik bulunmakta, birinci,ikinci,üçüncü sınıflar bir derslikte , dördüncü beşinci sınıflar diğer derslikte eğitimlerine devam ederlerdi. Kimimizin ayağında çizme veya lastik ayakkabı olmasına rağmen hepimizin ayaklar ıslanırdı. Okula vardığımızda sobalar yanmış olurdu. Ders başlayana kadar ayakkabı ve çoraplar o sobada kurutulurdu. Sınıfı öyle bir koku kaplardı ki anlatamam. Öğretmenlerimizin bu kokudan şikayetçi olduklarını da hiç hatırlamam. Hele hele yakacağın da tezek olduğunu (hayvan boku),birinci , ikinci ve üçüncü sınıflara tek bir öğretmenin ders verdiğini düşündüğüm de ne kadar özverili ve mesleğine aşık olduklarını taktir etmemek mümkün değildir. Son dersten sonra hiç kimse evine gitmezdi. Okuldan çıkan çocukların çoğu tepeli Halil'lerin oraya koşardık. Tepeden aşağıya kaymak en büyük eğlencemizdi. Köyümüzün en iyi kayılacak yeri de orasıydı. Akşehir gölü buz tutardı onun üzerinde kayarken çeşitli oyunlar oynardık. Kara kuşlar açlıktan evlerimizin bahçesine kadar gelirlerdi. İstersen vur vura bilirsen hemen dayak hazır. Yazın tüfekle vurdukları hayvanları kışın aç kalmışlar diye elleri ile beslerlerdi. Köyümüzün yakınındaki buz tutmayan kaynaklara evlerden yem getirilir yemeleri için buralara dökülürdü. Buz öyle kalın olurdu ki, at arabaları veya kızakla kamış biçmeye gidilirdi. Büyüklerimiz de kızakların üzerine ağ (dökme) yükleyip ellerinde baltalarla balık tutmaya giderlerdi.


İki üç aile bir araya gelirler uzun kış gecelerinde pişmaniye yaparlardı.Evlerin çatılarının üzerinden karlar temizlenirdi. Çatının üzerinden karların üzerine atlamayı da çok severdim. Birde kış aylarında vurulan tavşan yahnisi, yaban kazı etini de çok severdim. Birde gaz lambasının ışığında değişik hayvan figürleri yapmayı. Kış aylarında ayakların, çorapların, paçaların ıslansa da, üşüsende akşam eve vardığında burnun aksa da, öksürsen de bağırsalar da hatta dayak bile yemiş olsakta çok güzel günlerdi o günler...


Ama şimdi; Bir köyüm var. Adı belli, tadı olmayan. Bir köyüm var. Arsaları olup üzerinde evleri olmayan. Bir köyüm vardı, Taşköprüsü olan önceden altından suyu akan. Fakat kuruyan altından suyu akmayan. Bir köyüm var, Göl içinde ada olarak kalan. Adına Akşehir gölü denen şimdi kurumuş olan. Hala hayallerimde ve anılarımda taptaze yaşayan. İnsanlarının bir birini tanıdığı ve inge (yenge) veya tete (teyze) dedikleri. Herkes bir birini tanırdı. Bir birileri ile içli dışlı olarak yaşarlardı. Köyümüzün Yaşlı olanları, gençlerin dışarıda, köşe başlarında olacakları saatleri bilirler onları beklerler yapılacak işleri onlara yaptırırlardı. Gençler de onların isteklerini kırmazlar, yardım ederlerdi. Tam bir yardımlaşma vardı. Hele köye gezmeye geleceksin herkes misafir almak için sıraya girerlerdi. Köye vardım çeşmelerin suyu akmıyor. Kızlar bakraçlarla, testilerle suya gitmiyor. Dar sokağın başında gençler durmuyor. Halbuki ne çok beklemiştim bir bakış bir gülüş için saatlerce... Sokaklarda dolaştım tanıdık bir ses duyabilir miyim diye. Bir nesil köyden göç edince hayalden öteye geçmiyor. Akşam olunca herkes çıkardı kapının önüne muhabbete. Gençler oyun peşinde. Hava kararınca asker kaçağı oynardık iki grup halinde. Geçmiş günlerim geldi birden gözümün önüne. Dibek taşı duruyor, bir de kral ağacı (Akasya) vardı şimdi durmuyor yerinde. Akar akmıyor, tozlar uçuşuyor yerinde.


MEHMET ATAKLI


 
 
 

Comentários


©2021, Hasan Parlar tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page